23 Ağustos 2017 Çarşamba

Hamursuz Bayramı

Pesah, Fısıh veya Hamursuz Bayramı.

Bir Yahudi bayramı ve festivalidir. Mısır’da kölelikten kurtarılan Antik İsraillilerin göç hikâyesini anar. Pesah, Yahudi takvimindeki Nisan ayının 15. günü başlar, bu tarih Kuzey Yarım Küre’de bahara denk gelir ve bayram 7 veya 8 gün kutlanır. Yahudi bayramları arasında en çok kutlanan bayramlardan biridir.

Göç anlatısında, kutsal kitap, Tanrı’nın; on belayı Mısırlıların üzerine musallat ederek, İsrail Çocuklarını kölelikten kurtarılmasına yardım ettiğini belirtir. On belanın sonuncusu, her evde ilk doğan çocuğun ölmesi olduğundan, İsraillilerden evlerini kuzu kanıyla işaretlemeleri istendi. Böylece, bu son bela onların evlerine dokunmadan üzerlerinden geçecekti. Belalarla başlayan bu hikaye ve göç, hamursuz bayramının kökenini oluşturdu.

Bayramın adının tam olarak nereden geldiği üzerine tartışmalar olmasına rağmen genelde inanılan hikaye; Firavun İsrailliler’i özgür bıraktığında, İsrailliler, ekmek hamurunun mayalanmasını beklemeden terk ettikleridir. Bunu anmak adına, Hamursuz Bayramı boyunca mayasız ekmek yenir. Bayram bu nedenle “ Mayasız ekmek yeme Festivali” olarak adlandırılır Matza (düz mayasız ekmek) hamursuz bayramının sembolüdür.

Simon Kimbangu

kimbangu12 Eylül 1887 – 12 Ekim 1951

Hristiyan peygamber Simon Kimbangu Zaire'nin bahsında 1887 yılında doğdu. 1915'te misyonerler tarafından Vaftizciliğe
kazandırıldı, birkaç yıl din öğretmeni olarak çalışıp, insanlara Vaftizciliği öğretti. Bir gün Tanrı ona göründü ve vaaz vermesini söyledi. Bu olaydan soma, kendi köyü Nkamba' da kendisine getirilen hasta bir genç kadını dua edip ellerini
onun vücudunun üstünde dolaştırarak iyileştirdi. Körlüğü tedavi etti. Ve bir defasında, ölmüş bir çocuğu dirilttiği bile söylendi. İnsanları mucizevi şekilde iyileştirdiğine dair söylentiler yayıldı ve her gün Nkamba'ya binlerce insan akın etmeye
başladı.

Adı "konuşması istenen" anlamına gelen Kimbangu, yeni Hristiyan olan kişileri asla vaftiz etmiyor, en yakın misyoner kilisesine yolluyordu. Ama ülkeyi sömürgeleştiren misyonerler onun yandaşlarını ne yapacakları konusunda fikir
ayrılığına düşmüşlerdi. En düşmanca tepki Kimbangu'yu baş belası olarak gören Roma Katolik Kilisesi'nden geldi.
Popülerliği artan Kimbangu, Tanrının Afrikalıları sömürgeci Belçika hükümetinden kurtaracağını söylüyordu. İnsanlar
çalışmayı reddediyor, hastaneler hasta kabul etmiyordu.

Kimbangu'nun konuşmasını dinlemek için çok büyük kitleler toplanıyordu. Halkın ayaklanmasından korkan hükümet, başkentin sokaklarına makineli tüfek mevzileri kurdu. Avrupalı misyonerlerin tutumunda bir kıskançlık öğesi de vardı.  Misyonerlerin Afrikalı tebaası yıllarca onlara ve inançlarına kuşkuyla yaklaşmış, beyaz adamın Kutsal Kitabın gerçek sırlarını kendine sakladığına inanmıştı. Kimbangu, Hıristiyanların Tanrısının yerel Tanrı Nzambi ile aynı Tanrı ve kendisinin de ngunzi yani peygamber olduğunu iddia ederek Hristiyanlığı Afrikalılara açtı.

Doğaya karşı olağanüstü bir yaklaşıma sahipti, maymunları insanın primat kuzenleri olarak görüyor ve onlara saygı duyuyordu. Kimbangu, yandaşlarının öteki primatları öldürmesine izin vermiyordu. Öteki primatlarla atalarımız ortaktı, bu yüzden bir maymunu öldürmek cinayetten farksızdı. Kimbangu ormanda kendi başımızın çaresine bakmak zorunda olduğumuz zaman kuzenlerimizin hareketlerine öykündüğümüzü söylüyordu. Hayatta kalmak için, onların yaptığı gibi yiyecek toplamak, aslında onlar gibi olmak zorundaydık. Kimbangu, insanlarla hayvanları birleştirmenin Tanrının planının bir parçası olduğunu öğretiyordu.

Günün birinde aslanla koyun koyuna barış içinde uzanıp yatacak, doğaya kibirle muamele etmeyecektik. Vahşi hayvanların
etinin yenmesine ve başka pek çok yerel geleneğe karşı çıkıyor, Tannnın çokeşliliğe, erotik dansa, kötü amaçlarla yapılan büyücülüğe ve tamtamlara kızdığını ilan ediyordu. Yandaşlarının bu kısıtlamaları hiç yakınmadan kabul etmesi misyonerleri çok şaşırtıyordu.

Protestan ve Katolik misyonerler bir kereye mahsus olmak üzere işbirliği yaphlar. Birlikte çalışarak Belçikalılan peygamberi tutuklayıp hapse atmaya ikna ettiler. Kitlesel bir toplanhda onu kaçırma girişimi başarısız oldu, ama bu olaydan
sonra Kimbangu gidip otoritelere teslim oldu. Kırbaçlandı ve ölüm cezasına çarptırıldı, ama hüküm, Belçika Kralı tarafından
ömür boyu hapse çevrildi. On iki "havarisinin" ve yandaşlarının onun öğretisini yayması yasaklandı. Kimbangu Ekim 1951'de ölmeden önce otuz yıl hapiste çürüdü. Ama bugün 12 milyon yandaşı olduğu ve bu insanların onun öğretisine
inandığı söylenmektedir.

Mokşa

Sanskritçe'de özgürlük anlamına gelen Mokşa veya kurtuluş anlamına gelen Mukti terimleri ölüm ve yeniden doğum çemberinden kurtuluşu tanımlar.

Bu, aslında, kesintisiz süren yeniden doğuş döngüsünden kurtulmanın yoluydu. Eğer kişi yaşamı boyunca mokşayı başaramazsa, layık olduğu bir başka biçimde yeniden doğardı. Mokşa eylem (karma), bilgi (jnana) ya sadakat (bakti) ile başarılabilirdi. Sadakat çoğu zaman pujalar (genellikle tapınak ayinleri sırasında gerçekleştirilen tapınma ve kurban sunma eylemleri) kanalıyla kurtuluşa ulaşmanın alışılmış yoluydu.

Upanişadlar

Upanişad, Hinduizm'in felsefi ve daha çok mistik yapıdaki kutsal kitaplarıdır, Şruti kategorisinde yer alırlar. Anlamı "yanıbaşına oturmak"tır. Bu metinler geçmişte Hindu rişilerinin ("peygamberlerin") öğrencilerine öğrettiği gizli bilgilerdi, Vedalar'ın sonu (Vedanta) ve tamamlayıcısı olarak görülürler.

200'ün üzerinde Upanişad vardır ama Muktika Upanişad, yalnızca 108 Upanişad'ın ismini listeler, bu nedenle "resmî" upanişad sayısının 108 olduğu söylenebilir. Bir Hindu efsanesine/inanışına göre Upanişadların toplam sayısı eskiden 1180 idi ama zamanla çoğu kayboldu ve elimizde ancak birkaç yüz Upanişad kaldı.

En eski Upanişadlar Brihadaranyaka Upanişad ve Çandogya Upanişad'dır, bu iki Upanişad MÖ 800-700 yılları arasında yazılmıştır. Kaushitaki Upanişad, Taittiriya Upanişad, Kena Upanişad, Aitareya Upanişad, Mundaka Upanişad, Katha Upanişad da Upanişad edebiyatının eski örnekleridir ve Budizm öncesi dönemde MÖ 600-500 yılları arasında yazılmışlardır.

Daha sonra, olasılıkla Budizm döneminden hemen önce veya Buddhizm döneminde yazılan Svetasvatara, Maitrayani, İşa, Prasna ve Mandukya Upanişad'ı da eklenirse Hinduizmin bütün mezhepleri ve okullarınca kabul edilen 13 temel Upanişad listesi ortaya çıkar. 13 temel Upanişad Hindu felsefesinin ve mistisizminin en büyük ve en önemli kaynağıdır.

Bu Upanişadlara 8. yüzyılda yaşamış filozof Şankara tefsir niteliğinde metinler, yorumlar yazmıştır. Bu tefsirler Upanişadlar üzerine yapılmış en eski tefsir niteliği taşır. Geri kalan 95 Upanişad'dan 59'u bütün mezheplerde "vahiy" kategorisinde sruti olarak kabul edilen daha genç upanişadlardır. Bunlar, 13 temel Upanişad'ın değindiği konular hakkında daha detaylı açıklamalar yapar, 13 Upanişad'ın dışındaki en önemli Upanişadlar'dan bazıları Maha-Narayana, Adhyatma, Mandala Brahmana, Nada-Bindu, Dhyana-Bindu, Subala gibi Upanişadlardır bunların da İsa'dan önceki dönemde yazıldıkları düşünülmektedir. Son kategoride olan 36 upanişad ise tamamen mezhepseldir. 36 upanişad'tan 14'ü Saivism mezhebine, 13'ü vaishnavism mezhebine, 9'u shaktism mezhebine aittir.

Bütün upanişadlarda üzerine basılarak öğretilen temel öğreti, bütün evrenin Tanrı olduğu, insan ruhunun da (Atman) aslında Tanrı'nın bir parçası olduğu ve öldükten sonra su damlasının okyanusla birleşmesi gibi insanın da Tanrı ile birleşeceği, onda özümlenip Tanrı'da yok olacağı onunla bir olacağı doktrinidir.

Agni

Hint mitolojisinde ateş tanrısı. agni

Varuna

Hint mitolojisinde yasa ve düzen tanrısı. varuna

Indra

Hint mitolojisinde savaş tanrısı. Gök gürültüsü ve şimşeklerden yapılmıştır. Indra_deva

Mohenjo-daro

Ölü Adamlar Tepesi. Pakistan'ın, Sind eyaletinde bir arkeolojik alandır.

M.Ö. 2500 civarında inşa edilmiş olan kent, antik İndus Vadisi Uygarlığı'nın en büyük yerleşimlerinden ve dünyanın en büyük kentsel yerleşim yerlerinden biridir ve antik Mısır, Mezopotamya, Girit ve Norte Chico uygarlıklarıyla eş zamanlıdır. Mohenjo-daro, M.Ö. 19. yüzyılda İndus Vadisi Uygarlığı'nın düşüşüyle terk edilmiş ve 1920'li yıllara kadar bu alan yeniden keşfedilmemişti. O tarihten bu yana, 1980'de UNESCO Dünya Mirası olarak adlandırılan kentin bulunduğu alanda önemli kazılar yapılmıştır. Site halen erozyon ve yanlış restorasyon nedeniyle tehdit altındadır.

Harappa

Pakistan'ın Pencap eyaleti sınırları içinde yer alan, İndus Vadisi Uygarlığı'na ait antik bir yerleşimdir. Bugün kurumuş bulunan bir ırmak kıyısında yer alan yerleşim 1921 yılında, arkeolog Sir John Marshall tarafından ortaya çıkarılmış ve ilk kazılar onun ekibi tarafından sürdürülmüştür.

Kazılarda ortaya çıkan buluntular, günümüzden 5.300 yıl öncesine dayanmaktadır. Kuşkusuz ki kentin kuruluşu ve ilk gelişme dönemleri daha eski tarihlidir.

Ank em Maat

Firavun Akhenaton kurduğu Aton dininin temel düsturu olan söz : Hakikat, doğruluk ve adalet içinde yaşa.

El Amarna

Tel el-Amarna. Nil Nehri kıyısında kurulmuş, firavunlar dönemine ait eski yerleşim yerlerinden biridir. Bu kentte Akhenaton dönemine ait harabeler bulunur. IV. Amenhotep (Akhenaton), tektanrıcılık üstüne kurulan bir din olan Aton dinini ülke içinde resmi din haline getirince, Teb şehrinden başkenti Tel-el-Amarna'ya taşıdılar. Ulaşımı zor olan bu şehre yalnızca nehir yoluyla ulaşılabiliniyordu. Akhenaton ölünce Aton kültü de öldü; dolayısıyla şehir terk edildi ve yüzyıllar boyunca kenti derin bir sessizlik kapladı.

Günümüzde bu şehir harabeden ibarettir. Tapınakları, dikilitaşları, yapı kalıntılarını görmek hala mümkündür. İngiliz ve Alman arkeologlar burada birçok kez kazı yapmışlardır. Krallık arşivlerinde 300'e yakın diplomatik yazışmalar bulunmuştur. Bunlar Amarna Mektuplarıdır. Bu kil tabletlerden oluşan mektuplar Mısırlılar ile Akadların diplomatik yazışmalarıdır.

Bu kentte heykel sanatıyla uğraşan Tutankhamon'un birçok taslak çalışmaları ve tamamlanmamış portreleri bulunmaktadır ve en önemlisi bugün Berlin'de bir müzede bulunan Kraliçe Nefertiti'nin kireçtaşından yapılmış çok renkli büstü de bu şehirde bulunmuştur.

Kusti

Zerdüştilerin taktığı bir kemer. Kemer-besten, yani kemeri bağlamak ya da bele takmak, işe hazır olmak deyimini ifade eder. Kusti’nin bele takılması, kemer takan Zerdüşti’nin tanrıya hizmete hazır olduğunu sembolize eder.

Bir Zerdüşti, kemeri beline takılı olarak üstlerinin önünde ayakta duruyorsa, bu onun üstlerinin emirlerine itaat etmek üzere hazır olduğunu gösterir. Yani kemer, tanrıya itaati sembolize eder.

Dahma

Sessizlik Kulesi. Zerdüştlük inancına göre ölülerin vahşi hayvanlar tarafından yenmesi için üzerine bırakıldığı yüksek kuleler. Zerdüştlük inancında hava ve toprak değerlidir; toprağı kirletmemek için ölü gömülmez, havayı kirletmemek için yakılmaz.

Masada Kalesi

İsrail'in güneyinde Necef Çölü'nde yer alır. Romalılara teslim olmak istemeyen Masada'daki 960 Yahudi intihar etmiştir. İnanca göre, sarp tepelere kurulu masada kalesi içerisinde gizlenen Yahudiler, kurtuluş ümitlerinin tükendiği anda, aralarından silah kullanmayı bilen 10 kişiyi, kendilerini öldürmeleri için görevlendirirler. Kural gereği bu 10 kişi, diğer 950 kişiyi öldürdükten sonra, birbirlerini de öldürerek kimse hayatta kalmaksızın toplu intihar gerçekleştirilecektir. Toplu intihardan sadece 2 kadın ve 5 çocuk hayatta kalmıştır. Hikâyenin tarihsel arkaplanında da, hayatta kalan bu kişilerin aktarımları rol oynamıştır. Dünden bugüne, Yahudi direnişinin imgelerinden biri olan olaydan, Talmud'da bahsedilmez.

Rivayete göre matematik ve fizikte kullanılan J sayısı konsepti, adını toplu intiharda kimin kimi öldüreceği konusunda kura çekilirken en sona kalan Jospehus'tan almıştır.

3 tür fikir

Washington Üniversitesi antropoloji profesörü Pascal Boyer insanların üç tür fikri - normal fikirler, çok farklı fikirler ve kategorilerin karıştırılmasına dayalı fikirler - nasıl anımsadığını sınamıştır: Örneğin, "dört ayaklı masa", "çikolatadan yapılmış masa" ve "insanlar odadan çıktığında üzülen masa".

Cansız bir nesne ile bir insan hissinin karışımından oluşan sonuncu fikir en iyi anımsanan fikir olmuştur. Boyer'in kuramı şudur: İnsan beyninin yapısından ötürü bu fikirler aşırı derecede "dikkat çekicidir" ve bundan dolayı bir kuşaktan ötekine aktarılması olasılığı daha yüksektir.

Yoni

Vajina, rahim anlamına gelen bir Tantra kavramıdır ve fallus anlamına gelen lingamın tamamlayıcısıdır. Kutsal geçit, köken veya kutsal mabed anlamında da kullanılır. Bugün Neotantra'larda da kullanılmaktadır. Sözcük, bunların dışında hepsi cinsellikle ilgili çıkarımları olan birçok anlama gelir: Kaynak, köken, dinlenme yeri, depo, hazne, giriş yeri, sığınak, barınak, yuva vb.

Lingam ve Yoni benzeri şekiller çok açık olmamakla ve sadece taşlaşmış şekilde de olsa İndus Vadisi Uygarlığı'nda (Harappa, Mohenco-daro) görülür. Buna karşılık daha sonraki dönemlerdeki Hindu geleneklerine ve sembol/ifade biçimlerine bir devamlılık ile kalmış olduğu düşüncesi oldukça tartışmalıdır.

Lingam ve Yoni sembolleri bütün Hindistan'da, Nepal'de ve Hinduizm'in etkisinin göründüğü Güneydoğu Asya'da yaygındır.

Yoni, lingamın üzerine akıtılarak sunulan (Su, Hindistancevizi sütü, Eritilmiş yağ) sıvıların atıklarının toplanması içi kullanılan bir tür toplama kabıdır. Eski madetlerde bu atık sıvılar bır delik aracılığıyla mabet duvarından dışarı atılırlardı.

Vedik döneme ait birçok metinde yoni sözcüğü kullanılır. Hint felsefesinde yoni hayatın kaynağıdır. Aynı zamanda bütün evreni hareket ettiren yaratıcı güçler olan Şakti ve Devi'nin bir soyut sunumu biçiminde de anlaşılır. Vedalar ve Bhagavat Gita'ya göre yoni, bir yaşam formu ve bir türdür. İnsan türü (ya da manusha yoni), toplam 84 lakh (84,00,000) (84 milyona karşılık geliyor) yoni türünden sadece biridir. İnsan halini almadan önce birçok yoniden geçilir (örneğin böcek, balık, eşek vb. yonilerinden)

Bat Mitsva

Yahudilikte kız çocuklarının rüşt aldığını ilan etmek amacıyla yapılan törendir. Gerçekleştirilme zamanı siklusa (12-13 yaş) paraleldir.

Bat Mitsva kelimesi kız çocuğu anlamına gelen bat  ve kural, kanun anlamına gelen mitzvah  kelimelerinden türemiştir.

Bar Mitsva

Erkeklerin 13 yaşına geldiğinde Yahudilerin görevlerini üstlenebilecek kadar büyüdüklerini gösteren bir tören yapılır. Bu tören kız çocukları için 12 yaşında yapılır ve buna Bat Mitsva denir. Bu tören çocuğun ergenlik çağına denk gelir.

Bar Mitsva olacak çocuk sinagogda Tevrat'ın bir parçasını ayine katılan dinleyicilere okur. Bazen Tevrat'ı okumak yerine Şabat törenlerinde Aftara duasını okumakta aynı işlevi görür. Ortodoks Yahudiliğinde kız çocuklarının sinagogda Tevrat'ı okumaları yasak olduğu için Bat Mitsva törenlerinde Tevrat'ı okumaları yerine vaaz vermeleri tercih edilir.

Bar Mitsva çağına kadar çocuğun dinî sorumluluğu anne ve babasındayken bu yaştan sonra dinî sorumluluk çocuğa geçer.

Minyan

Musevilik'de bir dini törenin icra edilebilmesi için, Bar Mitsva törenini yapmış, yani 13 yaşını doldurmuş ve bir gün almış en az 10 Musevi erkeğe ihtiyaç vardır.

Bu özellikleri taşıyan en az 10 kişilik cemaate minyan adı verilir.

Minyan'ın olmadığı durumlarda dini törendeki bazı dualar okunamaz, Tevrat çıkartılamaz ve bazı törenler gerçekleştirilemez.

Émile Durkheim

15 Nisan 1858, Epinal - 15 Kasım 1917, Paris

Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır.

Sosyoloji adı her ne kadar August Comte tarafından verilmiş olsa da, Fransız Sosyolojisi 19. yüzyılın sonundaki güçlü etkisini ona ve onun kurmuş olduğu L'Année Sociologique isimli yayına borçludur.

Edward Osborne Wilson

10.Haziran.1929 / ABD -

Harvard Üniversitesi zooloji profesörü.

Modern genetiğin devlerinden biridir. Darwin hakkındaki görüşleri ve insan davranışı hakkındaki düşünceleri ona 1970'lerde büyük saygınlık kazandırdı. Çalışmalarından dolayı pek çok ödül aldı; İsveç'te prestijli Craaford Ödülü'nü ve ABD'de iki Pulitzer Ödülü ve Ulusal Bilim Madalyası'nı aldı. Ama onun kurduğu disiplin olan sosyobiyoloji dinsel inancın ve ahlak anlayışının ayağını kaydırmaya o kadar yaklaştı ki çalışmaları aynı zamanda büyük tartışmalar da yarattı. Psikolojik özelliklerimizin büyük kısmının evrim sürecinde seçilmiş olabileceği şeklindeki başlıca görüşü bazı insanların onu ırkçı, Nazi öjenikçisi ve kadın düşmanı olarak suçlamasına neden oldu.

Edward Wilson Amerika'nın güneyinde doğdu ve Baptist bir cemaatte yetişti. Ama onlu yaşlarına geldikten sonra Tanrıtanımaz oldu. Dindarlık hakkında şunları yazdı: "Dinsel inanca olan yatkınlık insan beynindeki en karmaşık ve en büyük kuvvettir ve büyük olasılıkla insan doğasının yok edilemez bir parçasıdır." Kuşkusuz, Profesör Wilson'dan daha önce pek çok kişi bu görüşü ileri sürmüştür; ama psikologlar bu görüşlerin doğruluğunu sınamanın yollarını nispeten yakın zaman içerisinde bulmuştur.

Willendorf Venüsü

Venus_von_WillendorfWillendorf Venüsü Avusturya'nın, Eski Taş Çağı'na ait en ünlü kalıntısıdır. Heykel bugün Viyana Doğa Tarihi Müzesi'nde görülebilir. Oolitik kireçtaşı'ndan yapılmıştır ve bu taş heykelin bulunduğu coğrafyada bulunmamaktadır. Adına Venüs verilmesinin klasik Venüs'le bir ilgisi yoktur ve zaten Venüs'le arasında binlerce yıl vardır.

Heykel MÖ 25.000 yıllarında yapılmıştır. 7 Ağustos 1908 tarihinde Wachau'da Willendorf'ta yapılan demiryolu inşaatı sırasında keşfedilmiştir. Kireç taşından, neredeyse hiç hasar görmeden günümüze ulaşan heykel 11 cm yüksekliğinde, büyük göğüsleri, dikkat çekici bir Venüs tepesi ve geniş kalçaları olan çıplak bir kadın figürünü temsil eder. Kafada yüz bulunmaz, ama dalgalı bir saç stili dikkat çeker. Boya kalıntıları heykelin aslında kalın bir kireçle boyanmış olduğunu gösterir.

İnsan ona baktıkça, onu yapan tarih öncesi heykeltraşın varlığını daha iyi sezer. Bazı mağara resimleri kadar ayrınhlı işlenmiş bir eser degildir, ama yine de -belki yapımızın çok temel bir ötesine hitap ettitği için- akılda silinmez bir iz bırakır. İri kalçalı, sarkık göğüslü, çok şişman bir kadındır. Şişman karnında büyük bir göbek deliği vardır. Her ne kadar vücudunun şekli geçmişte birkaç bebek doğurduğunu
gösteriyorsa da, bu göbek deliği onun gebe olmadığını anlatmaya yetecek denli içerlektir. Başta büyük dudaklar olmak üzere, dış üreme organlan belirgin şekilde oyulmuştur. Cinsel organlarının aksine başı çok basit ve gerçekçilikten uzak biçimde işlenmiştir. Yüzünün bulunması gereken yerde, sadece bir dizi çizgi ve düzenli aralıklarla yapılmış kabartılar mevcuttur. Adeta yüzünü bir tutam kıvırcık saçla örülmüş gibidir.

Birer orantılı dizle sonlanan uylukları kısadır. Ama ayakları yoktur; eğer ayaklan geçmişte kırılmamışsa bu heykelciğin desteksiz durması mümkün değildir. Bazı bilginler bu heykelciğin yere saplanmak üzere yapıldığını ileri sürmektedir. Sibirya'daki Baykal Gölü'nden İtalya'nın Liguria yöresine dek uzanan bir bölge içerisinde çeşitli kazı sahalarında benzer insan figürleri bulunmuştur. Bu "Venüs heykelcikleri" kasıtlı olarak gömülmüşe benzememektedir ama günlük hayatta bir rol oynamış olmaları olasıdır. Bunların pek çoğuna konutlar ve çevresinde rastlanması, akla ev eşyası olabileceklerini getirmektedir.

 

 

Mağara Sanatı

Genellikle Fransa'nın güneyinde ve İspanya'nın kuzeyindeki mağaralarda bulunan tarih öncesi döneme ait duvar resimleri.

  • Lascaux Mağarası

  • Trois Freres Mağarası

  • Grotte de Gargas Mağarası

  • Altamira Mağarası

  • Chauvet Mağarası

Bronisław Malinowski

7 Nisan 1884 / Krakow - 16 Mayıs 1942 / USA

Polonyalı antropolog, bilim insanı. Etnoğrafik alan çalışmalarının öncülerinden biri olmasından dolayı 20. yüzyılın en önemli antropologlarından biri olarak tanınmaktadır. Kültürel antropoloji öğreti ve çalışmaları ile birlikte, Malanesia antropoloji araştırmalarına ve sosyoloji biliminin işlevselci yaklaşımına büyük katkı sağladı.

Bronislaw Malinowski'ye göre ruh fikri ölüm sorununa bir yanıt olarak ortaya atılmıştır ve tüm dinsel inançlar ve
ayinler bireysel ve toplumsal yaşam içerisinde meydana gelen, ölüm ve ergenlik gibi "bunalımlar" ile başa çıkma yollarıdır.

Popüler kitabı : The Sexual Life of Savages ( The sexual life of savages in north-western Melanesia: an ethnographic account of courtship, marriage and family life among the natives of the Trobriand Islands, British New Guinea )

17 Ağustos 2017 Perşembe

ebced

 
eve geldim ay hilal

bir de yağmur kokusu

dışarı serin ama

ev gavurun kukusu


ağustosun ortası

özlemişim evimi

bir de gözümde tüter

câmda rakı buğusu


yüz on bir bin yediyüz

on yedi adım sonra

ayaklar toynak olmuş

tek çaresi soğuk su


rakımda buz eridi

beyazladı kendisi

geym of tronsum bekler

sonra uyku gerisi


sevdiğim kadınları

alıp götürdü eller

rakı koydum afitap

hızlı iç kocan bekler

2 Ağustos 2017 Çarşamba

ahval

gözümden akan uyku nereye kaçtın
madem kaçacaktın ben neden yattım
sen kaçıp gidince ben bana kaldım
gökte yıldızları sayar dururum



kapadın gözümü uyudum sandım
içim geçti sanki buna inandım
sen de kaçıp gittin sana da kandım
eski hallerimi anar dururum

azmak'ın kıyısı serin esiyor
sinekler sokmuyor sanki dikiyor
yanlış okuyanlar şimdi gülüyor
pembe noktaları kaşır dururum

cihangir gözünü kapa uyursun
hatta bir de horla cümlesi duysun
şuna sarılayım şu şurda dursun
yastıkla yorganı koklar dururum

 

ahval

sabah ezanında bir güzel gördüm
bilmem gerçek miydi yoksa düş müydü
boynunu kokladım omzunu öptüm
demem gerçek miydi yoksa düş müydü



gözleri yeşil mi ela mı bilmem
kokusu başıma bela mı bilmem
olmayan derdime deva mı bilmem
sorman gerçek miydi yoksa düş müydü

dervişim yanmaya ateş ararım
ateş olmasa da küle yanarım
tenimde kokusu güle sorarım
ölmem gerçek miydi yoksa düş müydü



uykusuzluk üzre yazılmıştır 1

gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...