30 Mayıs 2016 Pazartesi

Çocukluğumdan...

Kaybolan sitenin yazılarından biri…


 

Küçüktüm. İstanbul’da düzenli olarak elektrik kesintisinin olduğu zamanlardı. Okulda sabahçıydım, elektriğin kesildiği zamanlarda evde ve yalnız olurdum. O zamanlar herkeste olan Philips marka bir pikabımız vardı. Bir sürü de plak. Eve geldiğimde hemen o pikabın başına oturur ve tüm plakları baştan sona çalmaya başlardım.

Bu plaklardan bir tanesi Özay Gönlüm’ün bir yüzünde “Azimem” bir yüzünde ise “Ninenin 3. mektubu” olan plağıydı. Azimem’den çok, Ege şivesiyle okunan o mektubu severdim. Ama içinde bir bölüm vardı ki, ödümü patlatırdı.

Özay Gönlüm, o tatlı şiveyle nenenin ağzından köyde aklını kaçıran birinden bahseder ve onu okusun diye hocaya götürdüklerinden, hocanın ise onları “zemheri soğuğunda deli okunmaz” diye geri çevirdiğini söylerdi. Ama tam bu kısmı söylerken sesini değiştirirdi. İşte ben o kısımdan çok fazla korkardım. Hem zaten korkutucu bir sesle söylüyordu, hem ev karanlıktı ve bir tane mum ile oturuyordum, hem de küçüktüm.

Daha plağı koyduğum zaman o kısmın geleceğini bilir ama yine de dinlemekten kendimi alamazdım.

Sonra bir hareket geliştirmiştim, o bölüm geldiğinde pikabın koluna bir fiske vuruyor ve o kısmı atlatıyordum. Artık korku nasıl bir yetenek veriyorsa, zaman içerisinde neredeyse sadece o kelimeleri atlatabilecek kadar bir keskinliğe kavuşmuştum.

Bir süre önce bir pikap aldım. Annem arşivden o plakları bulup çıkardı. Bir hevesle saldırdım ne var ne yok diye bakmaya, sonra bu plağa denk geldim. Hemen koydum nenenin mektubunu. Daha ilk seslerle beraber tüylerim diken diken oldu.

Birden, camının önünde, dışarıdaki belli belirsiz aydınlığı dev gibi yapraklarıyla odamın duvarlarında korkunç gölgelere dönüştüren incir ağacının olduğu, titrek bir mum ışığıyla aydınlanmaya çalışan çocukluğumun o odasında; bittiği halde durdukça yeniden doluyor gibi olan kocaman pillerle çalışan o mavi kapaklı pikabın önünde; nedense hep benim odamda olan o yeşil plastik taburenin yanında yerde oturur halde buldum kendimi. Ve bir de duvar kağıdının bir yumurta kabının kesidine benzeyen deseni ve üzerindeki turuncu yuvarlaklar, sobanın tam üzerinde tavanda oynaşan tatlı turuncu ışıklar ve hatta gazyağıyla karışık odun kokusu…

Mektubun tam “o yeri” geldiğinde kola vurmamak için zor tuttum kendimi.

Sonra çok uzaktan, ilk korkulu yalnızlığımdan, taa çocukluğumdan gelen o aşina sesi duydum: “Zemheri soğuğunda deli okunmaz.”

Hiç korkmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

uykusuzluk üzre yazılmıştır 1

gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...