31 Mart 2012 Cumartesi

deyiş

İcimde bir cocuk
Sanki hiç böbreği yokmuş gibi
Bir fotograftaki boynunu büküşüne takılmış
Ha ölür ha ölmez
Ha ölür ha ölmez


Yağmura düşer gece
Benim ıslaklığım çok evvel
Ve sanki kalbur zaman
Ve bir gece icinde
bilmem kaçıncı defa
Düşüp kalırım kokunda
Sen bilmezsin seni
Adını mıhlarim ellerime
Ölmem senin çarmıhında
Sen bakarsın öylesine yüzüme

Bu mekanın adı çoktur
Senin adın bana düşmez
Gözlerinde gözüm gezmez
Düşüme düşer gözlerin
Seni sana derim sen bilmezsin
Bu şiir de böyle biter


Ben sanır
Kendini beğenirsin
Gece yağmur
Gece çorba
Gece avını düşürmüş ağına
Öğütür durur

Bu gece beni ağrıtır
Kapkara dallar batar böğrüme
Sen az biraz uzaktasın
Yağmurum düşmez üstüne
Ben gecer giderim sularına basıp
İslanır ayaklarım
Donsa da ellerim
Düşün girer düşüme

Isınırım yokluğunla
Kimse bilmez

 
31.Mart.2012 - Kuğulu Park Semaları

deyiş

Bu şehrin denizi yok
Yağmurları var
Ve yüzünü göğe çevirdiğinde
Uçuşan balonları
Ve ışıkları var
Sarı beyaz

Bil kendini artık
Sokul biraz

31.Mart.20120 - Ankara 

25 Mart 2012 Pazar

yok bu efkar değil onu tanırım

yok bu efkar değil onu tanırım
keskin bir bıçak yüzünde yürümek gibidir
sana telefon etmek sanki zulüm
ya sesini duyamazsam korkusu
ilk hecemde tanırsın beni bu nasıl
yok bu efkar değil onu tanırım

apansız durur kapımda hüzün
hangi anımız ortak ki seninle
biri göz kırpsa seni düşünürüm
hava ayaza keser ben camın önündeyim
ne sen gelirsin ne ben beklerim
yok bu efkar değil onu tanırım

uzakta bir yabancıylasın hem de resmen
ve bir resmin bile yok bakayım mum aydınlığında
zaten böyle sarhoş kafaya hangi kafiye uyar
bir zamandır hep uzaklara gider
ardıma bakarım yolum önüme bakarım sen
tablada izmaritler birikir içimde büyük boşluğun

çalar kapımı ağustos böcekleri
aylardan böylesi ekim bu ne iş
sesin düşer kulağıma bir gece vakti
ağlasam ağlayamam içsem içerim
kopup gelir desem gökyüzünden bir efkar
yok bu efkar değil onu tanırım

9 Ekim 1998

bu şehrin adını sen koy

bu şehrin adını sen koy
ben sadece senin olayım
çekip gitme sabahlarımdan
yorgun, bezgin, bıkkın uyanmayayım
bu şehrin adını sen koy
mevsimi, günü, saati sen söyle
istersen olmamış yerlerde buluşalım
vaktinden çok önce orada olayım
bu şehrin adını sen koy
çizilmemiş sokaklarında ben dolaşayım

Zaman mechul. Şiir defterindenki sıraya göre 2001 yazın ve Dalyan olmalı. Erbu'ya diye bir de atıf yazmışım.

sonrası

çığlığı yoktu bu vedanın
her ne kadar bir elveda olsa da
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik pencerelerimizden
biraz saçlarımız beyazladı
ve biraz fazla içtik bu aralar
hepsi o

sanki gökyüzü bulutlandı
ve yağmur yağdı
ve kurudu yerler zamanla gibi
sanki gökgürültüsü biraz gecikti
araya fazladan bir şimşek girdi gibi

doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik birbirimizin bahçelerinden
çürümüş yapraklar bıraktık ardımızda
bir daha yeşermeyecek hiç bir baharla


02.Eylül.2000 - Dalyan

ten

yansıdı
suda suretim
ayda gördüm yüzünü
bir tülün arkasında
seyre çıktım falını
mum oynadı bendirde
defin zili kıpradı
püf dedim
söndü üç fitil
gergefte ipek titredi
bir yaprağı düştü gülün
halkalandı damla damla
yaprak yaprak kokan su
bulutları deldi rüzgar
yansıdı suda suretin
tende canım oynadı


30.06.2000

23 Mart 2012 Cuma

makam-ı sâbâ

karcığarın en can acıtıcı yerinde bir an soluklandı kanuni. soluğunu alabildiğince tutup sessizliği alabildiğince uzattıktan sonra tekrar makama indi. eş zamanlı düştü ilk yağmur damlası taksimin bir parçası gibi. kadehteki rakının miktarına bakmadan kafaya dikti adam, üzerine su içmedi. boş kadeh masaya değmeden dibinde bitti adamın meyhaneci. şişeyi bir soru işareti gibi uzatıp kadehe doğru adamın bilmem kaçıncı dendenini bekledi. karcığar dügâhta karar kıldı ve yağmur zamanını beklemeden peşreve geçti. damla damla düştü kadehe yağmur, beyaz beyaz dibe çöktü. tam darbukacıya parçaya girmesini işaret ettiği anda kanuni, bir damlanın süzülüp adamın gözlerinden yağmura karıştığını kimse görmedi

yıllar sonra o damlaya "senin adın sâbâ olsun" dedi bir mevlevi

gök ve yüzüm üzre söylenmiştir

Bir bakışıyla bütün dertlerimi benden alan o gökyüzü, şimdi baktığımda yerinde yoktu.
Bütün o gök çimle kaplanmıştı ve karıncalar koşturuyordu her yerinde.
"Sırtüstü çevirelim de nefes alsın" dedi biri
Dönmedim sırtüstü, gökyüzünün yüzüne bakmaya yüzüm yoktu.

16 Mart 2012 Cuma

adının içinde bir kadın

yıldızlı karanlığında gecenin
taş duvarlara sürtüyor dudaklarını


söylecek sözlerini

karanlığa fırlatıyor

oysa ben

duyuyorum bütün ağladıklarını

mey havası

şimdi müzik susacak
ve gecenin karanlığı içinde
tüm ellerim buz gibi olacak
bir kadehin bir kadehe vurmasında çınlayacak adım
son notanın tınısı eskilerden bir suret çizecek duvara
sonra karanlık olacak
ve yalnız bir yıldız gibi bir aydınlık kalacak havada
sonra tabağın esaretinden kendini kurtaran bir çatal
yere düşüp çın çın bütün tüylerimi titretecek
kaldırım taşlarının arasında sokak lambalarının ışığını yansıtacak birikmiş sular
bir sigara izmariti ateşini teslim edecek dumana
sakin bir rüzgan bütün hırsını açık unutulmuş bir pencereden çıkartacak
pencere paramparça karşı koyacak ona
başımdan aşağı cam kırıkları
ansızın bütün gözlerimi üzecek

sonra
müzik bittikten çok sonra hatırlayacağım beni ağlatan o şarkının sözlerini
ve "kapatıyoruz" diyen meyhaneci
uzanıp kapatacak gözlerimi

17.03.2012 - Ankara

bir gülüşlük

bir gülüşlük canın vardı
hepsini aldım
ve geleceğe borçlu kaldın
hangi şarkıları seversin bilmeden
hüzünlü ve aşık bir makamda falında baktım
mevsimlerden neredeyse bahar gibiydi
yağmur sadece beni ıslatıyor sandım
senin adında vardı benim adım
bir adımda seni yenerim sandım

bir gülüşlük canın vardı
seni ağlattım
canın yandı
ömrüne borçlu kaldım

17.03.2012 - Ankara

uykusuzluk üzre yazılmıştır 1

gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...