İcimde bir cocuk
Sanki hiç böbreği yokmuş gibi
Bir fotograftaki boynunu büküşüne takılmış
Ha ölür ha ölmez
Ha ölür ha ölmez
Hû
Yağmura düşer gece
Benim ıslaklığım çok evvel
Ve sanki kalbur zaman
Ve bir gece icinde
bilmem kaçıncı defa
Düşüp kalırım kokunda
Sen bilmezsin seni
Adını mıhlarim ellerime
Ölmem senin çarmıhında
Sen bakarsın öylesine yüzüme
Bu mekanın adı çoktur
Senin adın bana düşmez
Gözlerinde gözüm gezmez
Düşüme düşer gözlerin
Seni sana derim sen bilmezsin
Bu şiir de böyle biter
Hû
Ben sanır
Kendini beğenirsin
Gece yağmur
Gece çorba
Gece avını düşürmüş ağına
Öğütür durur
Bu gece beni ağrıtır
Kapkara dallar batar böğrüme
Sen az biraz uzaktasın
Yağmurum düşmez üstüne
Ben gecer giderim sularına basıp
İslanır ayaklarım
Donsa da ellerim
Düşün girer düşüme
Isınırım yokluğunla
Kimse bilmez
Hû
31.Mart.2012 - Kuğulu Park Semaları
31 Mart 2012 Cumartesi
deyiş
Bu şehrin denizi yok
Yağmurları var
Ve yüzünü göğe çevirdiğinde
Uçuşan balonları
Ve ışıkları var
Sarı beyaz
Bil kendini artık
Sokul biraz
31.Mart.20120 - Ankara
Yağmurları var
Ve yüzünü göğe çevirdiğinde
Uçuşan balonları
Ve ışıkları var
Sarı beyaz
Bil kendini artık
Sokul biraz
31.Mart.20120 - Ankara
25 Mart 2012 Pazar
yok bu efkar değil onu tanırım
yok bu efkar değil onu tanırım
keskin bir bıçak yüzünde yürümek gibidir
sana telefon etmek sanki zulüm
ya sesini duyamazsam korkusu
ilk hecemde tanırsın beni bu nasıl
yok bu efkar değil onu tanırım
apansız durur kapımda hüzün
hangi anımız ortak ki seninle
biri göz kırpsa seni düşünürüm
hava ayaza keser ben camın önündeyim
ne sen gelirsin ne ben beklerim
yok bu efkar değil onu tanırım
uzakta bir yabancıylasın hem de resmen
ve bir resmin bile yok bakayım mum aydınlığında
zaten böyle sarhoş kafaya hangi kafiye uyar
bir zamandır hep uzaklara gider
ardıma bakarım yolum önüme bakarım sen
tablada izmaritler birikir içimde büyük boşluğun
çalar kapımı ağustos böcekleri
aylardan böylesi ekim bu ne iş
sesin düşer kulağıma bir gece vakti
ağlasam ağlayamam içsem içerim
kopup gelir desem gökyüzünden bir efkar
yok bu efkar değil onu tanırım
9 Ekim 1998
keskin bir bıçak yüzünde yürümek gibidir
sana telefon etmek sanki zulüm
ya sesini duyamazsam korkusu
ilk hecemde tanırsın beni bu nasıl
yok bu efkar değil onu tanırım
apansız durur kapımda hüzün
hangi anımız ortak ki seninle
biri göz kırpsa seni düşünürüm
hava ayaza keser ben camın önündeyim
ne sen gelirsin ne ben beklerim
yok bu efkar değil onu tanırım
uzakta bir yabancıylasın hem de resmen
ve bir resmin bile yok bakayım mum aydınlığında
zaten böyle sarhoş kafaya hangi kafiye uyar
bir zamandır hep uzaklara gider
ardıma bakarım yolum önüme bakarım sen
tablada izmaritler birikir içimde büyük boşluğun
çalar kapımı ağustos böcekleri
aylardan böylesi ekim bu ne iş
sesin düşer kulağıma bir gece vakti
ağlasam ağlayamam içsem içerim
kopup gelir desem gökyüzünden bir efkar
yok bu efkar değil onu tanırım
9 Ekim 1998
bu şehrin adını sen koy
bu şehrin adını sen koy
ben sadece senin olayım
çekip gitme sabahlarımdan
yorgun, bezgin, bıkkın uyanmayayım
bu şehrin adını sen koy
mevsimi, günü, saati sen söyle
istersen olmamış yerlerde buluşalım
vaktinden çok önce orada olayım
bu şehrin adını sen koy
çizilmemiş sokaklarında ben dolaşayım
Zaman mechul. Şiir defterindenki sıraya göre 2001 yazın ve Dalyan olmalı. Erbu'ya diye bir de atıf yazmışım.
ben sadece senin olayım
çekip gitme sabahlarımdan
yorgun, bezgin, bıkkın uyanmayayım
bu şehrin adını sen koy
mevsimi, günü, saati sen söyle
istersen olmamış yerlerde buluşalım
vaktinden çok önce orada olayım
bu şehrin adını sen koy
çizilmemiş sokaklarında ben dolaşayım
Zaman mechul. Şiir defterindenki sıraya göre 2001 yazın ve Dalyan olmalı. Erbu'ya diye bir de atıf yazmışım.
sonrası
çığlığı yoktu bu vedanın
her ne kadar bir elveda olsa da
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik pencerelerimizden
biraz saçlarımız beyazladı
ve biraz fazla içtik bu aralar
hepsi o
sanki gökyüzü bulutlandı
ve yağmur yağdı
ve kurudu yerler zamanla gibi
sanki gökgürültüsü biraz gecikti
araya fazladan bir şimşek girdi gibi
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik birbirimizin bahçelerinden
çürümüş yapraklar bıraktık ardımızda
bir daha yeşermeyecek hiç bir baharla
02.Eylül.2000 - Dalyan
her ne kadar bir elveda olsa da
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik pencerelerimizden
biraz saçlarımız beyazladı
ve biraz fazla içtik bu aralar
hepsi o
sanki gökyüzü bulutlandı
ve yağmur yağdı
ve kurudu yerler zamanla gibi
sanki gökgürültüsü biraz gecikti
araya fazladan bir şimşek girdi gibi
doğanın normal bir seyri gibi
geçip gittik birbirimizin bahçelerinden
çürümüş yapraklar bıraktık ardımızda
bir daha yeşermeyecek hiç bir baharla
02.Eylül.2000 - Dalyan
ten
yansıdı
suda suretim
ayda gördüm yüzünü
bir tülün arkasında
seyre çıktım falını
mum oynadı bendirde
defin zili kıpradı
püf dedim
söndü üç fitil
gergefte ipek titredi
bir yaprağı düştü gülün
halkalandı damla damla
yaprak yaprak kokan su
bulutları deldi rüzgar
yansıdı suda suretin
tende canım oynadı
hû
30.06.2000
suda suretim
ayda gördüm yüzünü
bir tülün arkasında
seyre çıktım falını
mum oynadı bendirde
defin zili kıpradı
püf dedim
söndü üç fitil
gergefte ipek titredi
bir yaprağı düştü gülün
halkalandı damla damla
yaprak yaprak kokan su
bulutları deldi rüzgar
yansıdı suda suretin
tende canım oynadı
hû
30.06.2000
23 Mart 2012 Cuma
makam-ı sâbâ
karcığarın en can acıtıcı yerinde bir an soluklandı kanuni. soluğunu alabildiğince tutup sessizliği alabildiğince uzattıktan sonra tekrar makama indi. eş zamanlı düştü ilk yağmur damlası taksimin bir parçası gibi. kadehteki rakının miktarına bakmadan kafaya dikti adam, üzerine su içmedi. boş kadeh masaya değmeden dibinde bitti adamın meyhaneci. şişeyi bir soru işareti gibi uzatıp kadehe doğru adamın bilmem kaçıncı dendenini bekledi. karcığar dügâhta karar kıldı ve yağmur zamanını beklemeden peşreve geçti. damla damla düştü kadehe yağmur, beyaz beyaz dibe çöktü. tam darbukacıya parçaya girmesini işaret ettiği anda kanuni, bir damlanın süzülüp adamın gözlerinden yağmura karıştığını kimse görmedi
yıllar sonra o damlaya "senin adın sâbâ olsun" dedi bir mevlevi
hû
yıllar sonra o damlaya "senin adın sâbâ olsun" dedi bir mevlevi
hû
gök ve yüzüm üzre söylenmiştir
Bir bakışıyla bütün dertlerimi benden alan o gökyüzü, şimdi baktığımda yerinde yoktu.
Bütün o gök çimle kaplanmıştı ve karıncalar koşturuyordu her yerinde.
"Sırtüstü çevirelim de nefes alsın" dedi biri
Dönmedim sırtüstü, gökyüzünün yüzüne bakmaya yüzüm yoktu.
Bütün o gök çimle kaplanmıştı ve karıncalar koşturuyordu her yerinde.
"Sırtüstü çevirelim de nefes alsın" dedi biri
Dönmedim sırtüstü, gökyüzünün yüzüne bakmaya yüzüm yoktu.
16 Mart 2012 Cuma
mey havası
şimdi müzik susacak
ve gecenin karanlığı içinde
tüm ellerim buz gibi olacak
bir kadehin bir kadehe vurmasında çınlayacak adım
son notanın tınısı eskilerden bir suret çizecek duvara
sonra karanlık olacak
ve yalnız bir yıldız gibi bir aydınlık kalacak havada
sonra tabağın esaretinden kendini kurtaran bir çatal
yere düşüp çın çın bütün tüylerimi titretecek
kaldırım taşlarının arasında sokak lambalarının ışığını yansıtacak birikmiş sular
bir sigara izmariti ateşini teslim edecek dumana
sakin bir rüzgan bütün hırsını açık unutulmuş bir pencereden çıkartacak
pencere paramparça karşı koyacak ona
başımdan aşağı cam kırıkları
ansızın bütün gözlerimi üzecek
sonra
müzik bittikten çok sonra hatırlayacağım beni ağlatan o şarkının sözlerini
ve "kapatıyoruz" diyen meyhaneci
uzanıp kapatacak gözlerimi
17.03.2012 - Ankara
ve gecenin karanlığı içinde
tüm ellerim buz gibi olacak
bir kadehin bir kadehe vurmasında çınlayacak adım
son notanın tınısı eskilerden bir suret çizecek duvara
sonra karanlık olacak
ve yalnız bir yıldız gibi bir aydınlık kalacak havada
sonra tabağın esaretinden kendini kurtaran bir çatal
yere düşüp çın çın bütün tüylerimi titretecek
kaldırım taşlarının arasında sokak lambalarının ışığını yansıtacak birikmiş sular
bir sigara izmariti ateşini teslim edecek dumana
sakin bir rüzgan bütün hırsını açık unutulmuş bir pencereden çıkartacak
pencere paramparça karşı koyacak ona
başımdan aşağı cam kırıkları
ansızın bütün gözlerimi üzecek
sonra
müzik bittikten çok sonra hatırlayacağım beni ağlatan o şarkının sözlerini
ve "kapatıyoruz" diyen meyhaneci
uzanıp kapatacak gözlerimi
17.03.2012 - Ankara
bir gülüşlük
bir gülüşlük canın vardı
hepsini aldım
ve geleceğe borçlu kaldın
hangi şarkıları seversin bilmeden
hüzünlü ve aşık bir makamda falında baktım
mevsimlerden neredeyse bahar gibiydi
yağmur sadece beni ıslatıyor sandım
senin adında vardı benim adım
bir adımda seni yenerim sandım
bir gülüşlük canın vardı
seni ağlattım
canın yandı
ömrüne borçlu kaldım
17.03.2012 - Ankara
hepsini aldım
ve geleceğe borçlu kaldın
hangi şarkıları seversin bilmeden
hüzünlü ve aşık bir makamda falında baktım
mevsimlerden neredeyse bahar gibiydi
yağmur sadece beni ıslatıyor sandım
senin adında vardı benim adım
bir adımda seni yenerim sandım
bir gülüşlük canın vardı
seni ağlattım
canın yandı
ömrüne borçlu kaldım
17.03.2012 - Ankara
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
uykusuzluk üzre yazılmıştır 1
gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...
-
Malafa, Hakan Günday’ın yazdığı Doğan Kitap’tan yayımlanmış bir eser. İçinde kullanılan bir çok kelime belli bir jargona ait ve bilinmeyen ...
-
takvimin obirinde aylardan nisan iken ikibinonikide ebcedini düşürdüm ay altında bu şehre artık seni benden gayri kim bilirse bilsin kim kok...
-
gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...