şimdi adındır
şimdi ağındır
neydedir nefes
şimdi acındır
ve elifi elifine tenini çalarken saat
içimden içine düşerken cismim
sesindir üfleyen ismimi
sesindir omzumda ağrı
inlersin
dudağımda ney
ellerimde ud
inlersin ellerin her yerimde
bir örümcek daha doğar sırtından
gelir beni can evimden sokarsın
31 Mart 2008 Pazartesi
28 Mart 2008 Cuma
Z
eve geldim ev sensiz
dilim sensiz, ten sensiz
içimde yağmur yağar
tende her katre sensiz
sen dünyanın bir ucu
ben ismin ile rücû
içimde batar güneş
yanımda boşluk sensiz
kuğulunun bankında
zikreyledim adını
kuğular ötüp duru
mumlarda ışık sensiz
ulan desem diyemem
demesem cümle boşta
nisanın o vaktine
dayanır mı can sensiz
dilimde alfabenin
son harfi sallanıyor
içimde diğer harfler
duramıyor yar sensiz
şimdi olaydın burda
belki zaman durur da
bu dervişzen gönülde
durmaz idi el sensiz
hû
dilim sensiz, ten sensiz
içimde yağmur yağar
tende her katre sensiz
sen dünyanın bir ucu
ben ismin ile rücû
içimde batar güneş
yanımda boşluk sensiz
kuğulunun bankında
zikreyledim adını
kuğular ötüp duru
mumlarda ışık sensiz
ulan desem diyemem
demesem cümle boşta
nisanın o vaktine
dayanır mı can sensiz
dilimde alfabenin
son harfi sallanıyor
içimde diğer harfler
duramıyor yar sensiz
şimdi olaydın burda
belki zaman durur da
bu dervişzen gönülde
durmaz idi el sensiz
hû
25 Mart 2008 Salı
şems III
"sen hüzn ile deli gönül hüzn ile"
salâsıdır neyin bu dokunan içime
saf durduğumuz önde isimsiz divanedir
suretidir
pirimin dolaşan duvarlarda
duymaz ise talkını dolanır dili
kalb üzerinde kavuşmuş eli
gözleri nursuzdur sahibi veli
er kişi deyuben bir mestanedir
ağla ki titresin gözünde ışık
nurun da kendini bilme vaktidir
hû
salâsıdır neyin bu dokunan içime
saf durduğumuz önde isimsiz divanedir
suretidir
pirimin dolaşan duvarlarda
duymaz ise talkını dolanır dili
kalb üzerinde kavuşmuş eli
gözleri nursuzdur sahibi veli
er kişi deyuben bir mestanedir
ağla ki titresin gözünde ışık
nurun da kendini bilme vaktidir
hû
şems II
"sen keyf ile deli gönül keyf ile"
mor kaftanlar içinde eder semayı canlar
adından dem vurulan hep aynı rindanedir
sesindir
kubbeden aks ile değen canıma
o ki kudûm ile raksıdır neyin
o ki dingilikten sonra heyheyin
ve câmâ can veren şarabîlerin
elîfi gül ile şerh etmesidir
dokun ki titresin tenimde cânım
ademin de kendini bilme vaktidir
hû
mor kaftanlar içinde eder semayı canlar
adından dem vurulan hep aynı rindanedir
sesindir
kubbeden aks ile değen canıma
o ki kudûm ile raksıdır neyin
o ki dingilikten sonra heyheyin
ve câmâ can veren şarabîlerin
elîfi gül ile şerh etmesidir
dokun ki titresin tenimde cânım
ademin de kendini bilme vaktidir
hû
24 Mart 2008 Pazartesi
şems I
"sen nefs ile deli gönül nefs ile"
çakmışım çiviyi dudaklarına
dönüp de durduğum o pervanedir
bilmezsin
keramet dilde değildir
küf kokulu duvardan yansıyan suret
damardaki kan gibi sana emanet
ve sanki kül camlarda gezinen yağmur
sudan değil safi candan ibaret
üfle ki titresin mumun ışığı
kandilin de kendini bilme vaktidir
hû
çakmışım çiviyi dudaklarına
dönüp de durduğum o pervanedir
bilmezsin
keramet dilde değildir
küf kokulu duvardan yansıyan suret
damardaki kan gibi sana emanet
ve sanki kül camlarda gezinen yağmur
sudan değil safi candan ibaret
üfle ki titresin mumun ışığı
kandilin de kendini bilme vaktidir
hû
22 Mart 2008 Cumartesi
geri dönüşsüz türkü II
hepsi
gözlerinden dudaklarıma değen
o tuzlu damlanın suçu
ve parmaklarımın arasında
parmaklarıma karışan parmaklarının
o kuğu
ve park
sadece suça şahit
gözlerinden dudaklarıma değen
o tuzlu damlanın suçu
ve parmaklarımın arasında
parmaklarıma karışan parmaklarının
o kuğu
ve park
sadece suça şahit
18 Mart 2008 Salı
yağmur
yağmur yağıyor
ve karanlık hava
cam kenarlarından içerinin sıcaklığına
çelik bir bıçak gibi giriyor soğuk
yeşilden sarıya dönüyor gözlerim
nefesimin önünde bir daire buğulanıyor
ardında damlalar
ve dudak kenarlarım üşüyor
bana yazılmış belki de ilk şiir dönüp dönüp içime batıyor
karşı camlardan yansıyor bol damlalı suretim
yasak dokunuşları kazımak istercesine bu şehrin bir yerinden,
yağmur yağıyor
tam bu anda kulaklarımda
telefondaki ürkek ve korkak sesin
yağmurlar dolaşırken ankara damlarında
benim tek derdim sensin
ve karanlık hava
cam kenarlarından içerinin sıcaklığına
çelik bir bıçak gibi giriyor soğuk
yeşilden sarıya dönüyor gözlerim
nefesimin önünde bir daire buğulanıyor
ardında damlalar
ve dudak kenarlarım üşüyor
bana yazılmış belki de ilk şiir dönüp dönüp içime batıyor
karşı camlardan yansıyor bol damlalı suretim
yasak dokunuşları kazımak istercesine bu şehrin bir yerinden,
yağmur yağıyor
tam bu anda kulaklarımda
telefondaki ürkek ve korkak sesin
yağmurlar dolaşırken ankara damlarında
benim tek derdim sensin
17 Mart 2008 Pazartesi
Z
duayı dudaklarından alıp
dudaklarımda gezdirdim
ve gözlerinin rengini içime sindirdim
çok yasak dokunuşlardı
ağaçlar ve mumlar şahit
ve ankara’nın namussuz soğuğu
ve o el örgüsü battaniye
ve bir de beyaz kuğu
“dün yarına dönmüştü
sigaralar sönmüştü
bir tek o beyaz kuğu
ağladığını görmüştü”
çok yağmurlu gözlerin
tuzu dudaklarıma
düştü bir mart gecesi
şimdi yüzüne bakmak
kırılmış parmakların
acılı işkencesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
uykusuzluk üzre yazılmıştır 1
gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...
-
Çok sıradan, binlerce çeşidi bulunan ama vazgeçilmez bir sofra nesnesidir tuzluk. Her ne kadar tuzu elle "çimdikleyip" parmaklarla...
-
Devletşah isimli bir bloga dadandım, aman diyeyim düşmanların başına. Hani siz de bakmayın diye veriyorum adresini. Sabahtan akşama yemek mu...
-
Yurtiçi Kargo'nun beceriksizliğine rağmen Calibro'ya bugün kavuştum. 6 saatlik kullanımdan sonra biraz fikir sahibi oldum. Elektroni...