31 Mart 2008 Pazartesi

ankebut III

şimdi adındır
şimdi ağındır
neydedir nefes
şimdi acındır

ve elifi elifine tenini çalarken saat
içimden içine düşerken cismim
sesindir üfleyen ismimi
sesindir omzumda ağrı
inlersin
dudağımda ney
ellerimde ud
inlersin ellerin her yerimde

bir örümcek daha doğar sırtından
gelir beni can evimden sokarsın

28 Mart 2008 Cuma

Z

eve geldim ev sensiz
dilim sensiz, ten sensiz
içimde yağmur yağar
tende her katre sensiz

sen dünyanın bir ucu
ben ismin ile rücû
içimde batar güneş
yanımda boşluk sensiz

kuğulunun bankında
zikreyledim adını
kuğular ötüp duru
mumlarda ışık sensiz

ulan desem diyemem
demesem cümle boşta
nisanın o vaktine
dayanır mı can sensiz

dilimde alfabenin
son harfi sallanıyor
içimde diğer harfler
duramıyor yar sensiz

şimdi olaydın burda
belki zaman durur da
bu dervişzen gönülde
durmaz idi el sensiz

25 Mart 2008 Salı

şems III

"sen hüzn ile deli gönül hüzn ile"

salâsıdır neyin bu dokunan içime
saf durduğumuz önde isimsiz divanedir

suretidir
pirimin dolaşan duvarlarda
duymaz ise talkını dolanır dili
kalb üzerinde kavuşmuş eli
gözleri nursuzdur sahibi veli
er kişi deyuben bir mestanedir

ağla ki titresin gözünde ışık
nurun da kendini bilme vaktidir

şems II

"sen keyf ile deli gönül keyf ile"

mor kaftanlar içinde eder semayı canlar
adından dem vurulan hep aynı rindanedir

sesindir
kubbeden aks ile değen canıma
o ki kudûm ile raksıdır neyin
o ki dingilikten sonra heyheyin
ve câmâ can veren şarabîlerin
elîfi gül ile şerh etmesidir

dokun ki titresin tenimde cânım
ademin de kendini bilme vaktidir

24 Mart 2008 Pazartesi

şems I

"sen nefs ile deli gönül nefs ile"

çakmışım çiviyi dudaklarına
dönüp de durduğum o pervanedir

bilmezsin
keramet dilde değildir
küf kokulu duvardan yansıyan suret
damardaki kan gibi sana emanet
ve sanki kül camlarda gezinen yağmur
sudan değil safi candan ibaret

üfle ki titresin mumun ışığı
kandilin de kendini bilme vaktidir

22 Mart 2008 Cumartesi

geri dönüşsüz türkü II

hepsi
gözlerinden dudaklarıma değen
o tuzlu damlanın suçu

ve parmaklarımın arasında
parmaklarıma karışan parmaklarının

o kuğu
ve park
sadece suça şahit

18 Mart 2008 Salı

yağmur

yağmur yağıyor
ve karanlık hava
cam kenarlarından içerinin sıcaklığına
çelik bir bıçak gibi giriyor soğuk
yeşilden sarıya dönüyor gözlerim
nefesimin önünde bir daire buğulanıyor
ardında damlalar
ve dudak kenarlarım üşüyor

bana yazılmış belki de ilk şiir dönüp dönüp içime batıyor
karşı camlardan yansıyor bol damlalı suretim
yasak dokunuşları kazımak istercesine bu şehrin bir yerinden,
yağmur yağıyor

tam bu anda kulaklarımda
telefondaki ürkek ve korkak sesin
yağmurlar dolaşırken ankara damlarında
benim tek derdim sensin

17 Mart 2008 Pazartesi

Z



duayı dudaklarından alıp
dudaklarımda gezdirdim
ve gözlerinin rengini içime sindirdim

çok yasak dokunuşlardı
ağaçlar ve mumlar şahit
ve ankara’nın namussuz soğuğu
ve o el örgüsü battaniye
ve bir de beyaz kuğu


“dün yarına dönmüştü
sigaralar sönmüştü
bir tek o beyaz kuğu
ağladığını görmüştü”


çok yağmurlu gözlerin
tuzu dudaklarıma
düştü bir mart gecesi
şimdi yüzüne bakmak
kırılmış parmakların
acılı işkencesi

uykusuzluk üzre yazılmıştır 1

gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...