26 Ocak 2010 Salı

z

sen sanki bir gemisin limandan her zamanki vaktinde ayrılmış
ve ben çalakanat peşinden uçup
sana yetişememiş bir martı.
düşmüşüm denize
tutunabildiğim sadece bir susamlı simit
batmamak için.
ve acıktığımda
bilmiyorum ne olacak halim.

biz ne zaman ayrılsak

biz ne zaman ayrılsak
bu şehre yağmur yağar
ıslanır duvarlar,
camlar,
kaldırımlar…
dökülür yapraklar bir bir hoyrat yumruklarıyala yağmurun
gizlenir ağladığım
kimse bilmez

biz ne zaman ayrılsak
uzar geceler
sabahın koynuna hep uyanık girerim
yastığım kokmaz
sırtım üşümez
kolum boşlukta uzanır
kimse görmez

biz ne zaman ayrılsak
albüm yapar şebnem ferah
içinden can kırıkları geçer avaz avaz
canım acır
canım duymaz
örtü olur aklımın yaprakları
serilir herkesin üzerine
şebnem çığlık çığlık
beni kimse duymaz

biz ne zaman ayrılsak
yanlış olmaz

ey şehir

“ey şehir” diye bağırdı adam “bana adını söyle”
ayaklarının dibinden akıp gitti istanbul
üzerinden uçtu avlunun güvercinleri
önünden çağıl çağıl geçti boğaziçi
bir köşeden hüzünlü bir yalnızlık süklüm püklüm dönerken
aceleyle koşan bir korku çarptı ona
bütün yağmur etrafa saçıldı
gözlerinde susamlar havalandı bir martı endişeylyle
duvarın içinden fırlayan bembeyaz bir heykeli yalayıp bulutlara karıştı
“ey şehir” diye bağırdı adam “bana adını söyle
sokaklarında adını unutanların”

4 Ocak 2010 Pazartesi

ebced



avcumun içinde
eski bir savaş yarası gibi
evimin soğuğu şimdi
ve ardında
saatleri durduran koskoca bir boşluk

her soluğun buhar olup tekrar dudaklarıma yağdığı bu gün
- doğumgünüme iki gün kala -
bu kara şehrin içimi kaçıncı karartışı bu
aynı yağmurda
aşina bir boğuluş

tekliğimin ebcedini düşerim bugün
dizlerim kanar
ateşsizim, soğuğum, günsüzüm

gözlerimin gördüğü
sanki yüzüme büyük gelen bir parça deri
merhaba yağmur,
hoş geldin geri


z



lan kuğulu
lan kuğulu
şimdi böyle utangaç bakan kuğuların gözüme
gördükleri içindir bin kuğudan güzel bir kadının ellerini ellerimin içinde
çok eski vakitlerde gecenin bir vaktinde
nerdeyse eriyordum gözlerinin içinde

şimdi bu gece
yalnızlığın içinde
anısı kaldı mı diye bakarken her yerine
bir tek kuğular mahçup
bakıyorlar birbirini ıstmaya çalışan ellerime

yıla yeni başlamışken
hiç bitmeyen anıları depreştiren içimde
ikibinonun ikisinde üçünde
lan kuğulu
çok gidersin gücüme

...



adını koydum senin bu sabah
ıslanmış yanaklarına
sessizce fısıldadım
kulakların duymadı
ve aydınlık
hiç bir yalnızlığa
bu kadar kalabalık doğmadı

adını koydum senin bu sabah
saçların dağınık uyandığına
yüzüm dururken tavana baktığına
bana göstermeden ağladığına

nefesin nefesim oldu
sesim sesin
gözlerin ışıkla doldu
inanmadım gözlerimin kamaştığına
adını koydum senin bu sabah
benimle uyandığına

camın dışında guruldaşan kumrular
şahit adını fısıldadığıma

uykusuzluk üzre yazılmıştır 1

gözümden akan uyku nereye kaçtın madem kaçacaktın ben neden yattım sen kaçıp gidince ben bana kaldım gökte yıldızları sayar dururum kapadın ...